Tarihler 1789 malum Fransız ihtilalini gösterdiği günlerde çalışanlar haklarını alabilmek için meydanlarda birbirlerini zincire vurarak bir eylem ortaya koymuşlar, herkes birbirine zincirli olduğu için de direniş ihtilale dönüşmüştü.
Türkiye’de vatandaşlar sadece demokrasi isterler. Demokrasinin erdemi, kazanımları hiçkimseyi alakadar etmez.
Demokrasi istiyoruz… Başka yolu yok.
1. Dünya savaşı bitip mondros mütarekesi ile Osmanlı imparatorluğu çökmüş anlaşma gereği Türkiye işgal edilmeye başlanmıştır.
Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar yurdun dört bir yanını işgal ederek kendilerine yurt edinmek için ülkemiz halkına zulm etmeye başlamışlar.
Mustafa Kemal ve silah arkadaşları 19 Mayıs 1919’da başlayan bir hareketle 29 Ekim 1923 tarihine kadar savaşmışlar ve savaşın neticesinde de Türkiye Cumhuriyetini ilan etmişlerdir. Yani halk hem kurtuluş savaşı vermiş hem de demokrasiye geçmek, insan olmak ve insan olmanın onurunu yaşamışlardır.
Yürütme, yönetme babadan oğula değil halkın iradesine teslim edilmiştir. Halk gidecek gönlündeki aslana oyunu verecek çoğunluğu sağlayan ülkeyi yönetecek.
Bence Cumhuriyet’in en büyük kazanımlarından birisi budur. Bugünlerde sıkça tartıştığımız demokrasi isteme hezeyanlarımız fikir edebiyatından öteye gitmemektedir. Bende bu yurdun bir vatandaşı olarak demokrasi istiyorum. Benim istediğim demokraside şiddete başvurmamak şartı ile her görüş savunulabilmelidir, örgütlenebilmelidir.
Valileri, Kaymakamları, Emniyet Müdürlerini, Milli Eğitim Müdürlerini halk seçmelidir. Benim özlediğim demokrasi o zaman gerçek olacak demektir.
Avrupalı kendi mahkemelerini bile sivil insiyatife yani bakkala kasaba manava juri üyeliği yaptırarak aslında katılımcı yönetimi sergilemektedir.
Onlarla bizim aramızdaki mesafeyi varın siz hesap edin. Yıllar önce gittiğim Bosna Hersek ziyaretinde Saray Bosna’da yaşadığım bir anımı sizlerle paylaşarak sözlerimi noktalamak istiyorum.
Saray Bosna’yı tam ortadan bölen ve Saray Bosna’dan doğan bir nehri vardır. Bu nehir yaklaşık 20-22 kilometredir. Nehrin doğduğu yere bizi götürdüler, etrafı ağaçlarla çevrili alandan kanal boyunca yürümeye başladık. Nehrin her 15-20 metresinde ağaçlara asılı taslar vardı. Yanındaki rehbere sordum bu taslar ne işe yarıyor insanlar su mu içiyor diye?
Evet dedi. 22 kilometre boyunca yaklaşık 2 bin adet tas ağaçlara asılı ve vatandaşlar su içme ihtiyaçlarını bu taslarla kullanıyorlar.
Düşünebiliyor musunuz? 22 kilometre boyundaki bir nehirin içerisinde kibrit çöpü dahi yok. Eee peki bu şehrin hiç mi delisi yok? Hiç mi çocuğu yok? Hiç mi berduşu sorumsuzu yok ta bu nehir tertemiz durabiliyor?
Rehberimiz bu soruya da cevap veriyor. Burada insanlar
” Doğduktan sonra o nehire hiçbirşey atılmayacağını öğrenirler ” bahsettiğim yer Bosna Hersek. Şimdi bizimle kıyaslayalım.
Aramızda kaç yıllık bir mesafe var?
Ama olsun ben yine de demokrasi istiyorum…
İyi Seneler Dilerim. Saygılarımla..
© İstanbulolay.com - İzinsiz ve kaynak gösterilmeden kullanılması yasaktır.
Orada babalar ve anneler çocuklarına;yalan söylemeyi öğretmiyorlar ki,orada devletin malı deniz yemeyen keriz lafını öğretmiyorlar ki,orada sana vurana sende vur demiyorlar ki,orada sen benim çocuğuma ahlak dersi veremezsin demiyorlar ki,orada yanlış yapmış amma benim çocuğuma da yakışıyor demiyorlar ki,orada devletin malına çeşitli vesilelerle zarar ver demiyorlar ki.
Ama bizler çocuklarımıza okul öncesi; vurmayı,kırmayı,çalmayı,yalan söylemeyi,büyüklere karşı gelmeyi,vs… her şeyi öğretiyoruz.
şimdi birileri çıkıp ben öğretmiyorum demesin genelimiz aynıyız.mutlaka hepimizin bir yerde yapmış olduğumuz hatalarımız vardır.
İleri ülkelere baktığımız zaman şunu görüyoruz;
1.temizlik alışkanlığı (diş fırçalama,yemek öncesi ve sonrası el yıkama gibi)
2.yalan söylememe
3.sevgi ve höşgörü
4.din ve ahlak
5.devleti koruma ve yüceltme
6.küçüklere sevgi,büyüklere saygı vs… gibi şeylerden sonra normal eğitime geçiliyor.
Bizde mesela aklıma ilk gelen şeyler:
1 mayıs işçi bayramı kutlanacak ama kaldırım taşları sökülecek devletin araçlarına atılıp zarar verilecek,kavşaktaki çiçeklere saldırılıp kopartılacak,camlar kırılacak,vs… gibi şeyler
veya çağdaş üniversitelerde eylem yapılacak ama nasıl ; camları kır,birbirine taş at,arabalara zarar ver,kapıları kır,pisuvarları yerinden sök vs…gibi
veya spor müsabakalarında;aman allahım korkunç manzaralar…bıçak,satır,balta,vur,kır…
işte biz böyle bir ülkeyiz…nasıl hepimiz biryerlerde hata yapıyoruz değilmi?
AHMET ABİ NEYAPACAKSIN DAHA FAZLA DEMOKRASİYLE SAYGILAR
AKP liden Dehşet İtiraflar
Bu bölümde itiraflarda bulunan AKP’li danışman, AKP’nin başta İngiltere, pek çok batılı ülkenin yardım ve desteği ile kurulduğunu anlatıyor. Ayrıca Hilmi Özkök Paşa’nın “nasıl Fethullahçı yapıldığına ilişkin çok çarpıcı ifadeler de bulunuyor.
– Sizin Genelkurmay Başkanınız kim olacaktı?
AKP’li: Söyleyemem. Ama Paşalar istifa etmeyince dümen yarım kaldı. Paşaların kesin kararlı oluğu ve çuval olayını Türkiye’nin lehine kullanmaları, bizim oyunumuzu kökten boşa çıkardı. Paşalar istifa etmeyince Özkök Paşa’ya ‘Fetullah Hocacı’ diyelim ve Onu gözden düşürelim kararı aldık…
– Neden?
AKP’li: Çünkü Özkök Paşa’nın namaz kıldığı söylenmişti. Eğer Özkök Paşa’ya ‘Fethullah Hocacı’ diye iftira atar ve tutturursak, o da mecburen istifa eder, biz de böylece intikam alırız diye düşündük.
– Yani Özkök Paşa ‘Fethullah Hocacı’ değil mi?
AKP’li: Ne ilgisi var? Mümkün mü? Paşa samimi Müslüman bir adam. ‘çamur at, izi kalır’ diye böyle yaptık!
– Ama sonuç alamadınız!
AKP’li: Kimse inanmadı. Bunun üzerine Emin Çölaşan gibi yazarlara Özkök Paşa’nın ‘Fethullah Hocacı’ olduğu yalanı sızdırıldı. Wolfowitz’in adamları bir psikolojik harp başlattı. Hulki Cevizoğlu, Emin Çölaşan, Mustafa Balbay, filan, bunları CIA ve MI6 iyi etkiliyordu. Hilmi Özkök’ün aleyhinde yayınlar yapıldı.
– Özkök Paşa istifa etseydi, yerine kim geçecekti? Büyükanıt Paşa mı?
AKP’li: Yok canım. Ancak Büyükanıt Paşa’yı Özkök Paşa’ya karşı sadece kullanmaya çalıştık. Aziz Yıldırım, ABD’deki bazı askerler Büyükanıt Paşa’yı etkilemeye çalıştı ama Büyükanıt oyuna gelmedi. O oyuna gelmeyince ‘Sabetayist’ olduğunu yaydık. (Vakit ve Yeni Şafak gazetelerinden falan…)
– Onun kabahati neydi?
AKP’li: Bizim (AKP’nin) Genelkurmay Başkan adayımız o değildi (Bizim adamımızın olması için, onun da kötülenmesi gerekliydi…)
– TSK’ya müdahale etmeniz saçma değil mi?
AKP’li: Arkamıza ABD Savunma Bakanı’nı, iki-üç tane çok önemli işadamını ve bir emekli paşayı da alınca, kolayca bu işten sıyrılırız ve kotarırız diye düşündük.
– Neden?
AKP’li: Özkök Paşa’yı, Büyükanıt Paşa’yı, Genelkurmay’ı ve galiba genel olarak TSK’yı çok basite indirgedik. Çok boş gördük onları. Ama öyle değilmiş yanıldık. Mesela sizin SESAR’ın ve Atatürkçülüğünden, milliyetçiliğinden emin olunan kalemlerin paşalara yönelik ağır eleştirileri işimizi kolaylaştıracağına, bozdu. Birçok operasyonda nasıl olsa siz ve diğerleri sonuç alır diye, biz el atmadık.
– Demek ki emekli bir paşa orduyu iyi analiz edememiş.
AKP’li: Sadece o değil, ABD’li, İngiliz, İsrailli, Fransız birçok uzmandan TSK’ya karşı yürüttüğümüz savaşta yardım aldık. Ama onlar da çuvalladı. Hepimiz çuvalladık. Bu kabinenin (AKP hükümetinin) listesi, Londra ve ABD’de oluşturuldu. Bakanlar Kurulu’nda İngilizlerin, Amerikalıların, İsraillerin, Almanların, Fransızların kotası olduğu söylendi. Biz itiraz ettik, iftira dedik. Ama maalesef realite bu. İngilizlerin elinde ipimiz. Dış güçlerin piyonu gibiyiz!..
– Sadece onlar mı?
AKP’li: Onlar (İngilizler), hem ABD’lileri, hem İsraillileri hem Almanları, hem de AB üyelerini parmaklarında oynatıyor. Barzani’yi, Talabani’yi, Kürtleri ve Arapları.
– İngiliz Büyükelçisi Westmacott?
AKP’li: O en büyük fitnebaşı. Hükümet’in içine düştüğü açmazın mimarı o, ‘Kürt devletini kabul edin, Arap ve Yahudi sermayesi Türkiye’ye akacak’ dedi. Bizi yanlış yönlendirdi…
– RTE’nin Kürt sorunu söyleminin mimarı o mu?
AKP’li: Öncelikle İngilizler ve tabii Westmacott. İsrailliler de var.
– Sana göre İngilizlerin amacı ne?
AKP’li: Onlar (İngilizler), Hindistan ve Çin’i arkalarına alarak dünyaya yeniden egemen olmayı planlıyorlar. ‘Güneş batmayan imparatorluk’ şehveti içindeler. ABD’yi Irak batağına çeken İngilizler ve Yahudilerdir. İngilizler ABD’yi bölgeden uzaklaştırıp, Kürt devleti ve İsrail ile ittifak kurup Ortadoğu’ya oturmak istiyorlar. Bu sebeple ABD ile İslam ülkelerinin arasını açtılar; özellikle 11 Eylül’den sonra. Westmacott bizimkine (RTE) demi� ki, İngiltere, Rusya, Çin ve Hindistan ile birlik oluşturuyoruz. ABD bölgeden tasfiye olacak.
– Tezkerenin suçlusu bu durumda İngiltere olmuyor mu? İngilizler, hem İsrail’i hem de ABD’yi yanıltıyor. AKP, bu İngiliz dümenini yenecek güçte mi?
AKP’li: Biz İngiliz malı bir partiyiz. Ya da Almanların deyimi ile ‘ankesörlü telefon’ gibiyiz. Jetonu kim atarsa, onun düdüğünü çalıyoruz. Hiçbir şeye hazır değilmişiz. Kullanılmışız. İngilizler ince ama vahşice, İsrail, ABD üzerinden, ABD IMF üzerinden, Almanlar, Fransızlar AB ve Kürtler üzerinden ama tüm düşmanlarımız, hem Kürtler, hem AB ve ekonomi üzerinden AK Parti hükümetini kullanıyor. Çok üzülüyor ve kahroluyorum. İstanbul’un Fethi şenlikleri’ni düzenleyen bir maziden şimdi İstanbul’un işgalini tezgâhlayan bir parti konumuna ve işbirlikçi adamlara dönüştük.
– Çok ağır bir itiraf değil mi?
AKP’li: Daha özelleştirme ve rüşvetteki dolaplara gelmedim. Yabancılar (İngilizler, ABD’liler, İsrailliler, v.s.) muhalefete hakim. MHP İngiltere’ye teslim olmuş durumda, Ağar’ı çok rahat pasifize ederler. Erkan Mumcu İngilizler’in tam kontrolünde. Westmacott, ‘CHP bizimdir ve sizin en büyük yardımcınızdır’ dedi. AK Parti’nin durumu ortada.
– Rezalet.
AKP’li: Rezaletten de beter, tam işgal ve işgale bizler (AKP’liler) önayak oluyoruz. Sizin dedikleriniz doğru, hainler mangasıyız biz.
– Çok iyi bir sohbet oldu. Müsaade ederseniz ben bunları yazayım, siteden kamuoyuna yansıtalım.”
Kaynak: Can ATAKLI